28 Mart 2013 Perşembe

İntikam ve Shylock Üzerine...

Bugün Perşembe. Az önce televizyonda İntikam diye bir dizinin döndüğünü gördüm. İlk kez görmüşüm gibi davranmayacağım tamam, ama sevmişim gibi de davranmayacağım. Çünkü anlatacak orijinal birer hikayeye sahip olan ve buna rağmen kapı kapı dolaştırılan senaristler varken, üretim konusunda kıtlık yarışına girmiş hikayecileri zaten tutmuş eserlerin başına oturtup, çok da üstün olmayan bir çeviri kabiliyetiyle uyarlama senaristi diye ekrana doldurarak yazar köreltiyor sevgili kanallarımız... Sevmeme sebebim tam olarak budur. Hoşuma giden diziler -ki sayısı bir elin parmaklarını geçmez- olabildiğince orijinal kafaların mahsulü, bunu da belirtmeden geçmeyeyim... (Bkz. ilk aklıma gelen de Leyla ile Mecnun mesela...) 

"İntikam" adını görünce ister istemez intikam olgusu belirdi gözlerimin önünde. Ve yine o gözler karşımdaki duvarın sağ üst köşesine takılarak, bildiğim en azılı intikam monoloğunu taşıdı aklıma... Shylock'un tiradını...

Shylock, William Shakespeare'in Venedik Taciri adlı oyunundan bir karakter. Venedikli tüccarların arasında kalmış, çevresi tarafından hor görülen, ama girizgâhtan anlayacağınız üzere gülme sırasının kendisine geleceği günü bekleyen Yahudi bir tefeci kendileri... Sahnede ve kamera önünde günümüze dek defalarca canlandırıldı. Ülkemizde de Devlet Tiyatroları'ndan özel tiyatrolara kadar pek çok sahnede yer buldu kendine. Ben biri özel biri devlette olmak üzere iki kez sahnede izleme şansı buldum Venedik Taciri'ni... Ancak yine de Shylock deyince gözlerimin önünde canlanan yüz, tabii ki Al Pacino'ya ait.

Aşağı yukarı 400 sene önce yazılan bu oyun, bence zamanımızın en iyi intikam hikayesini de içinde barındırıyor. Hem intikam hem uyarlamaya meraklıysanız, televizyona muhtaç değilsiniz yani kısacası... Venedik Taciri'nin filmini görmediyseniz, görün. 2004 yapımı filmin kadrosu zaten harika oyuncularla kurulu. Al Pacino da -moda tabirle- adeta bu muhteşem pastanın çileği... 

Aşağıda, giriş niyetine bir sahne:

   

Salerio: 
Ne olmuş yani borcunu zamanında ödeyemezse, etini alacak değilsin herhalde. Ne işe yarar ki bu?

Shylock: 
Balık tutmaya yarar. Kimseyi doyurmasa bile alacağım intikamı doğurur. Beni aşağıladı, yarım milyondan etti, zararlarıma güldü, kazancımla alay etti, halkımı hor gördü, işlerimi köstekledi, dostlarımı soğuttu, düşmanlarımı kızıştırdı. Neden yaptı bunları peki? Ben Yahudiyim de ondan. Yahudinin gözü yok mu? Yahudinin elleri yok mu? Organları, boyu, posu, duyuları, duyguları, heyecanı yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor mu, aynı silahla yaralanmıyor mu? Aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu, aynı kışın ve yazın üşüyüp, ısınmıyor mu? Farkı ne Hristiyan insandan? Etimiz kesilince bizim de kanımız akmaz mı? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenirsek ölmez miyiz? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız? Her şeyde size benzediğimize göre, bunda da benzeyeceğiz tabii. Yahudi, Hristiyana haksızlık edince, karşılığında göreceği iyilik ne? İntikam! Hristiyan Yahudiye haksızlık ederse, Hristiyan örneğine göre karşılığı ne olmalı? İntikam tabii! Hainlik etmesini sizden öğrendim, yine size uygulayacağım. Bu işi sizden çok daha iyi yapacağıma da güvenebilirsiniz.

19 Mart 2013 Salı

Mr. Gatsby, Sir!

Sevdiğini etkileyecekse, tak başına altın şapkayı;
Sıçrayabiliyorsan yükseğe, en sevdiğin için de sıçra,
Ta ki o haykırıncaya kadar, "Aşkım, altın şapkalı,
başarılı sevgilim, mutlaka benim olmalısın!"

Thomas Parke D'Invillers 


Woody'nin getirdikleri...

İki sene kadar önceydi sanırım... "Woody Allen izlememiz gerek..." demişti bir arkadaşım, "Acıktık, artık yemek yememiz lazım!" der gibi. "Tamam" demiştim bu kıramayacağım arkadaşıma. Pek de keyfim yoktu ama kırmak istemedim işte. Yoksa bana kalırsa Woody Allen çok uzun zamandır, en azından bizim hayatta olduğumuz yıllar boyunca sinemada değil, evde izlenmeye layık filmler yapıyordu. Neyse geçelim, bu zaten başka bir anlatının konusu...

O akşam elinde iki tane "Paris'te Gece Yarısı" biletiyle geldi. Hazırlandık, gittik ve büyük oranda Marion'un (Cotillard) da etkisiyle filmden oldukça keyif almış bir şekilde eve döndük. Ve ben o filmde ilk kez gördüğüm, Ernest Hemingway'den akıl alan ancak belli ki kendisi de büyük bir yazar adayı olan F. Scott Fitzgerald ile tanışma fırsatı buldum. Tabii kendisi 2009 yapımı bu filmden yaklaşık 70 yıl önce terk-i diyar eylediği için, çok işteş bir olay değildi bu tanışma merasimi... 

Filmden sonraki merak başka bir merak doğurdu, bu adamın yazdığı herhangi bir kitap dilimizde çevrili miydi? Ey cahil-i cüheyla, dediğinizi duyar gibiyim sevgili okur. Ama ne yaparsın, insan annesinin karnındayken dışarıda kendisini F. Scott Fitzgerald'ı bilen insanların beklediğini düşünmüyor. Hemen google'a sordum ve yazarının muhteşem kalemini kutsarcasına seçtiği başlıkla yayımladığı Muhteşem Gatsby, orijinal adıyla The Great Gatsby karşımdaydı artık...



"O Gatsby buraya gelecek!"

Kitabı okudum, iki günde bitti. Ve bakın şu işe, dışarıdan bakınca sevmediğim, hikayenin biraz içine girince sevdiceğine duyduğu muazzam aşkı için kendisine taptığım Sevgili Bay Gatsby'nin, Baz Luhrmann'ın rejisiyle yeniden sinemaya uyarlandığını öğrendim. Yeniden, çünkü Gatsby ilk kez sinemaya uyarlanmıyor. Başrolde Robert Redford'un oynadığı ilk film için bakınız: The Great Gatsby [Jack Clayton] 1974... 

Hoş, bu tekrar uyarlama haberi yeni bir havadis değil ama filmin 15 Mayıs'ta başlayacak olan 66. Cannes Film Festivali'nde açılış filmi olması, aylardır sabırla bekleyen şu bünyeye "Artık heyecanlanmaya başlayabilirsiniz..." mesajını vermiş bulundu. Çünkü öyle görünüyor ki festival bitecek ve gece hayatının baş aktörü Jay Gatsby 17 Mayıs'ta ülkemizde de gösterime girecek...

Kadro da bayağı sağlam: Leonardo Di Caprio, -eski Örümcek- Tobey Maguire, Carey Mulligan, Joel Edgerton... 

Neyse, artık beklemedeyiz... Kitabı okumayanlar ve filmi izlemeyi düşünenler için bir şey yazacaktım fakat yazmaktan vazgeçtim. 

*Sadece ipucu olsun; yazacağım şey Leonardo Di Caprio'nun başrol oynadığı filmlerin çoğunda ölmesiyle ilgiliydi... Leo bunda da başrol... Bakalım gelenek sürecek mi, yoksa yüce Tanrı'mız Gatsby'mizi bize bağışlayacak mı?