25 Aralık 2014 Perşembe

Sadece Aşıklar Hayatta Kalır


Son yıllarda sinemalara ve televizyonlara akın eden vampir filmlerinden sıkıldıysanız...
Vampirlerin romantik olabilseler bile, yine de gotik bir tarzları olması gerektiğine, High School Musical tadında ortalarda gezinmelerinin saçma olduğuna inanıyorsanız...
Vampirler de çok s.kimdeydi, "Atarım ağzıma bir diş sarımsak, bana film olsun yeter zaten!" diyorsanız...
Jim Jarmusch'un Only Lovers Left Alive, yani Sadece Aşıklar Hayatta Kalır filmini izleyin.

Ben başroldeki Tilda Swinton için izledim. Bayıldım.
Arkadaşım Jim Jarmusch yönettiği için izlemiş. O da bayılmış.
Birileri de izlemiş, filmin ana karakterlerini dondurma yerken gösteren aşağıdaki çalışmayı hazırlamış.


Dondurmanın da filmin içinde bir yeri var elbet...
Cümleten afiyet olsun! 

23 Aralık 2014 Salı

Ben Olmuşum Beş Ordular Muharebesi


The Lord of the Rings serisinin sağlam hayranıydım. Her filmi, hatta kesilmemiş versiyonlarını bile defalarca seyrettim; hala da ara ara açar seyrederim. Ama şu son 3 yıldır herkesi kasıp kavuran Hobbit filmleri beni önceki Orta Dünya filmleri kadar etkilemiyor. Nedenini bilmiyorum. Biraz görev bilinciyle izliyorum gibi geliyor. Gündemi yakalama maksatlı...

Ha tüm bunlar demek değil ki, Hobbit'i izlerken eğlenmiyorum. Kesinlikle eğleniyorum. En çok güldüğüm adamlardan biri de yukarıda gördüğümüz Balin Üstadımdır. Kendisi çok komik. Üstelik espri yaptığı tek bir sahne bile yok. Hacca gitmek yerine Çeçen milislerine katılan dayılar gibi. Neyse politik-dinsel şakalara hazır değilim henüz. Ama bu cüce başka cüce... Bilginize... Selam olsun Balin Efendi'ye!

22 Aralık 2014 Pazartesi

İzlemelik 12: Çılgın Rockçılar [Still Crazy]

70'lerin efsane rock grubu Strange Fruit; binlerce kişinin katıldığı, grup tarihinin en büyük konserine hazırlanmaktadır. Berbat bir havada gerçekleşen bu açık hava konseri öncesi grup içi gerginlikler iyice su yüzüne çıkar ve grup ilk şarkısına başlamışken sahneye yıldırım düşmesiyle konser yarıda kalır. Bu kötü tecrübeden olumsuz etkilenen grup üyeleri, kavgaların zirve yapmasıyla tamamen kopar.

90'ların sonunda, yani grup dağıldıktan 20 yıl sonra, eski bir Strange Fruit hayranı olan ve grubun dağıldığı Wisbech Rock Festivali'nin organizatörlüğünü yapan biri, grubun klavyecisi Tony'ye (Stephen Rea) rastlar ve grubu tekrar düzenlenecek festival için bir araya getirip getiremeyeceğini sorar. Bu daveti bir işaret olarak gören Tony, artık müzikle alakası kalmamış, üzerine yaşlandıkça daha da aksileşmiş bu eski rockçıları tekrar bir araya getirmeye karar verir.


"Bence Tanrı 70'lerin aşırılığından sıkıldı, bu yüzden Sex Pistols'u yarattı."

Still Crazy, 1998 yapımı bir Brian Gibson filmi. İngiliz topraklarında geçen bir 'tekrar bir araya gelme' hikayesini işleyen film, her ne kadar ana hikaye bu 'toplanma' olayı olsa da asla o kadarla sınırlı değil. Karakterlerin ortak tutkusu olan rock kültürü ve artık her bir üyenin aslında hiç de severek yapmadığı farklı işlerde var olmaya çalışmaları filmin en ilgi çekici yanları... Kişisel kaprisler, geçmişin zırt pırt hortlayan kötü anıları, her kötü şeye rağmen yine de başarıya olan inanç ve üretmeden yaşayamama duygusu; filmdeki ana fikri besleyen yan ürünler... Bu ağır ve hangi konuya koysan ilgi çekecek olan evrensel durumlar, filmin İngilizvari eğlenceli diliyle ve filme özel yapılmış süpersonik şarkılarıyla birleşince; ortaya tekrar tekrar seyredilesi bir film çıkmış.

İzleyin. Bir kere, iki kere de değil; arada sırada sırf müziklerini ve muhteşem finalini izlemek için, defalarca seyredin. Bill Nighy, Timothy Spall, Jimmy Nail ve Stephen Rea'nın orijinal sesleriyle söylediği şarkılar hep sizinle olsun!

17 Aralık 2014 Çarşamba

İzlemelik 11: Saklı [Caché]


Georges Laurent (Daniel Auteuil) ve Anne Laurent (Juliette Binoche), Paris burjuvazisinin yıldızı bir karı kocadır. Karısıyla birlikte mutlu ve huzurlu bir hayat süren Georges, bir televizyon kanalında çalışmaktadır. İkilinin kitaplarla, şaraplarla, dost meclisinde geçen keyif dolu akşamlarla çevrili sıradan yaşamı bir gün kim tarafından gönderildiği belli olmayan bir paketle kabusa döner. Pakette bir kaset vardır, kasette de Georges ve ailesinin gizlice çekilen görüntüleri... Paket üstüne paket gelir. Ve ardı arkası kesilmeyen bu paketler zamanla daha da gizemli bir hale gelmeye başlar, Georges'u geçmişiyle yüzleşmek zorunda bırakır.


Usta yönetmen Michael Haneke imzası taşıyan 2005 yapımı Caché'nin benim için iki özel anlamı var. Bunlardan ilki çoktandır hayranı olduğum Juliette Binoche'un filmde yer alıp resmen döktürmesi, ki asıl başrol oyuncusu Daniel Auteuil'dür; ikincisi ise bu filmin izlediğim ilk Haneke filmi olması.

Filmin hikayesini, sosyolojik pek çok konuyla olan bağlantılarını mutlaka uzun uzadıya tartışmak gerek. Ayrıca hikayenin anlatım şekline önem veren, bu konuları merak eden kişilerin; gerilimli bir hikaye nasıl çekilir, diyaloglar nasıl montajlanırsa nasıl kuvvetlenir, geçmişle hesaplaşma anlatan hikayeler klişeleşmiş gösterimlerden nasıl kurtarılır gibi konularda sağlam destek görebileceği bir film Caché.

Daha fazla uzatmadan, detaylı bir yazıyı önümüzdeki tarihlere fırlatarak en etkilendiğim sahneye bir göz kırpayım:

Film yaklaşık 3-4 dakika süren sabit bir kareyle açılıyor. Bu esnada sanki bir kameranın kayıtta olmadığı ve ekranda sabit bir fotoğraf slaydının durduğu hissi doğuyor. Dakikalar sonra, aynı plan hala sürerken kareye giren bir bisikletlinin ardından aslında filmin başlamış olduğunu anlıyoruz. Daha sonra ise Georges ve Anne'ın da aslında dakikalardır bizim baktığımızla aynı görüntüye bakıp olanları anlamaya çalıştıkları açığa çıkıyor.

Efsane bir filmin açılışı için efsane bir kare!

Filmin konusunu dediğim gibi ilerleyen zamanlarda eşelemeye çalışırım. Ama şimdilik gerçek alt metni merak edenler için; filmde azınlık, faşizm, göçmen sorunu ve günümüze damga vuran en önemli toplumsal problemlerin aslında çocukluktan bu yana içimizde taşıdığımız dürtülerden geldiği gibi tartışmalı konuların yer aldığını söyleyebilirim. Tabi ki "Bu budur!" demeyen bir film bu. En fazla ortaya sorular fırlattığını söyleyebiliriz. Zaten Haneke'nin alametifarikası da ortaya bir soru fırlatıp, kendisini bu soruya somut bir cevap vermek zorunda hissetmemesi. Yine de bu film bana, şimdi dönüp bakınca, Haneke'nin sorduğu soruya cevap vermeye çalıştığı ender filmlerinden biri gibi göründü.


16 Aralık 2014 Salı

İzlemelik 10: Köpeklerin Günü [Dog Day Afternoon]


Sonny (Al Pacino) geçimini dolandırıcıktan sağlayan bir adamdır. Arkadaşı Sal (John Cazale) ile banka soymaya karar verirler. Ancak soyacakları bankada para bitmiştir, işler çoktan karışmıştır ve bankanın kapısına polisler ve gazetecilerden kurulu bir ordu yığılmıştır. Tek çareleri bankadakileri rehin almak olan ikili; gerilen sinirleri ve hayatlarında ilk kez bu kadar büyük bir işin altında kalmalarından dolayı soygunun kontrolünü iyiden iyiye kaybeder. İkilinin bankada çalışan kişilerle kurduğu ilişkileri izlerken kendilerini daha çok tanıma fırsatı buldukça, suçluların kafamızdaki kanun kaçağı algısından farklı kişiler olduğunu idrak ederiz.


Al Pacino'nun ilk iki Godfather filminden sonra, yine Godfather'daki silik ağabeyi oynayan John Cazale'le rol aldığı Dog Day Afternoon kimileri için geri planda kalmış, kimileri içinse yıllar sonra bile açılıp ara ara izlenesi bir film. Ben tabi ki ikinci gruba dahilim. 1975 yılı tarihli, yönetmen Sidney Lumet'in çektiği film gerçekçi bir kara mizah olarak nitelendirilebilir.

Filmin başındaki giriş sahnesinde, dakikalarca New York'u izleten film, bazı seyircilere "Yeter!" dedirtse de; filmdeki kişi ve olayların aslında o gün New York'ta olan milyonlarcasından bir farkının olmadığını gözlerimizin önüne serer.

Yine filmin hemen başında, 3 kişiden kurulu olan soygun timinde, arabayı kullanacak kişinin korkması ve soygundan vazgeçmesi, Sonny'ye "İyi de, biz eve nasıl gideceğiz?" sorusunu sordurur. Bu soru, Sonny'nin aslında bir sokak dolandırıcısı olduğu, böyle büyük işlere karışmak için çok büyük bir sebebi olması gerektiği ve filmin devamında da göreceğimiz gibi asla birilerini öldürebilecek bir adam olmadığını da kanıtlar. Naif karakterdir Sonny. Partneri Sal de Sonny'den pek farklı durumda değildir. Filmin bir diğer yanı da tüm zamanların en önemli klasiklerinden biri olan Dog Day Afternoon'un, gerçek bir olaya dair yazılan bir makaleden esin alınmış olmasıdır.

12 Kasım 2014 Çarşamba

In Nolan We Trust


Doodlebug
Following
Memento
Insomnia
Batman Begins
The Prestige
The Dark Knight
Inception
The Dark Knight Rises
Interstellar

Babalar, gidin Interstellar'ı izleyin!
Son sözüm de budur.