17 Aralık 2014 Çarşamba

İzlemelik 11: Saklı [Caché]


Georges Laurent (Daniel Auteuil) ve Anne Laurent (Juliette Binoche), Paris burjuvazisinin yıldızı bir karı kocadır. Karısıyla birlikte mutlu ve huzurlu bir hayat süren Georges, bir televizyon kanalında çalışmaktadır. İkilinin kitaplarla, şaraplarla, dost meclisinde geçen keyif dolu akşamlarla çevrili sıradan yaşamı bir gün kim tarafından gönderildiği belli olmayan bir paketle kabusa döner. Pakette bir kaset vardır, kasette de Georges ve ailesinin gizlice çekilen görüntüleri... Paket üstüne paket gelir. Ve ardı arkası kesilmeyen bu paketler zamanla daha da gizemli bir hale gelmeye başlar, Georges'u geçmişiyle yüzleşmek zorunda bırakır.


Usta yönetmen Michael Haneke imzası taşıyan 2005 yapımı Caché'nin benim için iki özel anlamı var. Bunlardan ilki çoktandır hayranı olduğum Juliette Binoche'un filmde yer alıp resmen döktürmesi, ki asıl başrol oyuncusu Daniel Auteuil'dür; ikincisi ise bu filmin izlediğim ilk Haneke filmi olması.

Filmin hikayesini, sosyolojik pek çok konuyla olan bağlantılarını mutlaka uzun uzadıya tartışmak gerek. Ayrıca hikayenin anlatım şekline önem veren, bu konuları merak eden kişilerin; gerilimli bir hikaye nasıl çekilir, diyaloglar nasıl montajlanırsa nasıl kuvvetlenir, geçmişle hesaplaşma anlatan hikayeler klişeleşmiş gösterimlerden nasıl kurtarılır gibi konularda sağlam destek görebileceği bir film Caché.

Daha fazla uzatmadan, detaylı bir yazıyı önümüzdeki tarihlere fırlatarak en etkilendiğim sahneye bir göz kırpayım:

Film yaklaşık 3-4 dakika süren sabit bir kareyle açılıyor. Bu esnada sanki bir kameranın kayıtta olmadığı ve ekranda sabit bir fotoğraf slaydının durduğu hissi doğuyor. Dakikalar sonra, aynı plan hala sürerken kareye giren bir bisikletlinin ardından aslında filmin başlamış olduğunu anlıyoruz. Daha sonra ise Georges ve Anne'ın da aslında dakikalardır bizim baktığımızla aynı görüntüye bakıp olanları anlamaya çalıştıkları açığa çıkıyor.

Efsane bir filmin açılışı için efsane bir kare!

Filmin konusunu dediğim gibi ilerleyen zamanlarda eşelemeye çalışırım. Ama şimdilik gerçek alt metni merak edenler için; filmde azınlık, faşizm, göçmen sorunu ve günümüze damga vuran en önemli toplumsal problemlerin aslında çocukluktan bu yana içimizde taşıdığımız dürtülerden geldiği gibi tartışmalı konuların yer aldığını söyleyebilirim. Tabi ki "Bu budur!" demeyen bir film bu. En fazla ortaya sorular fırlattığını söyleyebiliriz. Zaten Haneke'nin alametifarikası da ortaya bir soru fırlatıp, kendisini bu soruya somut bir cevap vermek zorunda hissetmemesi. Yine de bu film bana, şimdi dönüp bakınca, Haneke'nin sorduğu soruya cevap vermeye çalıştığı ender filmlerinden biri gibi göründü.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder