9 Eylül 2013 Pazartesi

Sonu Olmayan Film: Ginger and Rosa

Bugünlerde sinemalarımızda, 32. İstanbul Film Festivali kapsamında Türkiye seyircisiyle buluşan bir film dönüyor. Adı Ginger and Rosa. Türkçesi, Bir Hayalimiz Vardı. "Yine bir çeviri harikası!" dediğinizi duyar gibiyim. Ben de sizin gibi düşünüyorum.



İlk kez bir Sally Potter filmi izliyorum. Filmografisine baktığımda -belki biraz benim eşekliğim ama- beni heyecanlandıran pek bir film görememiştim. Ama festival sitesinde fragmanını gördüğümden beri Ginger and Rosa'yı izlemek aklımın bir köşesinde duruyordu. Kısmet bugüneymiş. Bu filmle yönetmenin diğer filmlerini de izlemek için bir heves oluştu bende.

Film, soğuk savaş dönemindeki Rusya-ABD çekişmesini arka fonuna alıyor. Üzerinden henüz pek zaman geçmemiş olan 2. Dünya Savaşı'nın yaraları ne tam olarak sarılabilmiş ne de eskisi kadar kanar vaziyette. Ortada sürekli bir savaş tehlikesi var. Bunu Rusya'nın Küba'ya konuşlandırdığı ve yüzleri ABD'ye bakan nükleer bombalardan anlayabiliyoruz. Diğer tarafta da, malumunuz günümüzde de bir yerlere özgürlük götürmeyi pek seven ABD'nin "Savaş olursa kaçacak değiliz." diyen politikası var. 60'ların başındayız. 68 Kuşağı da denen o devasa topluluğun temelleri yeni yeni atılıyor. Sokaklar "Make love, not war!" diyen insanlarla dolu.



Filmin arka planına baktıktan sonra gelin filmi biraz daha mikro düzeyde inceleyelim ve esas karakterlerimiz Ginger ve Rosa'ya merhaba diyelim. Babasının verdiği isimle Africa, fakat kızıl saçlarından dolayı annesinin ve çevresindekilerin Ginger olarak seslendiği kızımız, ergenliğinin baharında ve dünyada olanlara tepkili. Ama öyle yüzünde irin, ağzında salya bir ergenlik tepkisi canlanmasın gözlerinizin önünde. Zaten devrimci olarak doğan, pasifist bir baba ve filmin başından bu yana ne kadar tutucu da görünse yine de sanatı ta içinde hissetmiş eski ressam anne, Ginger'ı bugününe taşıyan kimseler elbette. Anne tam bir uyuz ve -control freak-, baba ise solculuğu biraz yanlış anladığını düşündüğüm bir adam olunca Ginger'ı çocukluğundan bu yana asla yalnız bırakmayan arkadaşı Rosa'ya düşüyor bütün görev. Rosa, Ginger'ın ailesinde farklı hisler uyandıran bir kız. Evin annesi Rosa'yı hiç sevmez, kızının kötü gidişinin tek sorumlusunun bu kız olduğunu düşünürken, baba kendisine biraz daha yakın. Filmin sonlarına doğru biraz fazla yakın. Ya da neyse, hiç anlatmayalım filmin akışında görün göreceğinizi...

Filmin geneline bakınca çok başarılı bir görüntü yönetimi olduğunu söyleyebilirim. Film genel olarak aktif kamerayla çekilmiş. Sally Potter'ın tripod kullanmayı sevmediğini düşünüyorum ki zaman zaman seyirciyi yorabilecek açılardan çekime girişmiş. Kamera sürekli hareket ederken, bir anda geniş alanda bir başka sahnede daracık bir yatın içinde buluyorsunuz kendinizi. Beğendiğim kısmı da işte tam buralardaki uyumluluk. Seyirci birbiriyle taban tabana zıt iki sahnede de güzel görüntüyle karşılanıyor ve sahneler birbiriyle organik olarak bağlanabiliyor. Bunlar genel olarak keyfimizi yerine getiren detaylar...



Tek sorun, filmin sonu... IMDB'deki 6.0 puanı hak ettiğini söylemek zor. Bence biraz az olmuş. Ama neden 7.0 - 8.0 alabilecekken 6.0 aldığını, bu sonu görünce anlayabiliyorum. Biraz daha sağlam bir bağlamayı hak ediyordu bence bu film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder