23 Aralık 2010 Perşembe

HAKAN GÜNDAY EDEBİYATI ve ‘ZİYAN’ OLMAYAN ZAMAN

Taksim’in yavaştan tenhalaşmaya başladığı ender anlardan, bir hafta ortası gecesi dönüş yolundayım. Planım basit, evime beş dakikalık yürüme mesafesinde bırakacak metroyu kullanıp, tahminimce on beş hadi bilemedin yirmi dakika sonra uyumaya hazır olacağım. Park etmiş, müşteri tavlamaya çalışan taksilerin abluka altına aldığı meydana çıkıp, yolların tenhalığından yararlanarak atıyorum kendimi hemen gişelerin önüne. Bekliyorum, iki dakika dolmadan geliyor yeni metro boş bir halde. Oturulmamaktan buz kesmiş koltuklardan birine yerleşip bekliyorum kalkmasını trenin. İşte tam o anda dikkatimi çekiyor billboardlardaki afiş. ‘ZİYAN’ Hakan Günday’ın yeni romanı. Hayret, takip ederim kendisini genelde ama bu seferkini hiç duymamışım.
Tren hareket ediyor. Bense Hakan Günday kitaplarıyla nasıl tanıştırıldığımı düşünüyorum bir an… Sonra ilk kitabının kapağı gelip yerleşiyor gözlerimin önüne. 2000 yılı çıkışlı olan.

‘Kinyas ve Kayra’ ile başlar serüven
Afrika’da başlayıp, Güney Amerika ve sonrasında kıtaları birbirine yapıştıran ülkemizde soluklanan bir yer altı ve yol hikâyesi. Ayrılan yollar ve ‘her suçlunun, suçu işlediği yere döneceği’ gibi bir klişeyi kuvvetlendiren Afrika topraklarına yeniden dönüş…“Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum…” 567 sayfalık romanın ilgi çekiciliğini göstermek için seçilen bir paragrafın arka kapaktaki giriş cümleleri…
Bir önceki kitabı hazmetmemiz için verilen iki yıl sürenin ardından çıkan ‘Zargana’ kesinlikle balıkçılıkla ilgili bir kitap olmadığı gibi, yorumlar ve tepkiler kitabın önceki Hakan Günday kitabı kadar vurucu olmadığı görüşünde.
Sırada ‘Piç’ adlı 2003 tarihli, dört arkadaşın hayatlarının konu edildiği ve diliyle ilk kitaba selam çakan bir roman var. “Yazar bu romanıyla yeraltındaki yerini sağlamlaştırıyor” yorumlarını hak ettiğini söylemek yanlış olmaz sanırım.
Öncekilerle geçen iki yılın ardından bu kez de ‘Malafa’ raflarda. Antalya’da konuşlanmış, merkezi İstanbul Kapalıçarşı’da yer alan bir kuyumculuk mağazasında dönen dolapları, bir tezgâhtarın ana karakter olarak sahnelediği performanstan takip ediyoruz.
“Deha ve delilik arasında seyreden bir hayat…” Bu kez diğerlerinden farklı bir dert edinmiş yazarın beşinci romanı ‘Azil’, ailevi çatışmaların karıştırdığı karakterin, toplumdaki ahlak anlayışını nasıl gördüğünü ve değiştirmek için neler yapabileceğini keşfedip uygulamaya başlamasıyla hayat bulur. Uygulamalarını işleyiş tarzı pek iç açıcı olmasa da, sonuç mükemmele yakındır.

Ve ‘Ziyan’   
Askerlik, ülkemizde kimileri için on beş, kimileri için beş ay olan, zaman zaman da çıkan özel kararlarla yirmi bir günle geçirilen önemli bir dönemi ömrümüzün. Kimileri için vatani görev, kimileri içinse beyin göçü kavramına bizzat neden olarak gösterilen bir kavram…
“Bir romanın başarılı olabilmesi için sizce olmazsa olmaz koşul nedir?” diye soruluyor kendisiyle yapılan pek çok röportajdan birinde Hakan Günday’a. Genç yazar adaylarının dönüp dolaşıp okuyacakları, belki bir yardım ya da belki bir rehberlik bekleyen bir soru bu. Verilen yanıt da çıktığı ağzın üslubunu utandırmayacak cinsten:
“Bir saniye için bile olsa, gerçek olduğuna inandırması.”
Her ne kadar bunu başka bir kitabıyla ilgili yapılan röportajda dile getirmişse de yazar, açıkça görülüyor ki bu ifade ‘Ziyan’ ‘da doruk noktasına ulaşıyor. Maharet içine girebilmekteyse anlatının, askerlik gibi ‘ince’ bir mevzuyu merkezine oturtan bu roman, o kadar katıyor ki okuyucuyu karlı zeminde nöbet tutan ekibe, anlaşılmıyor nasıl dönülecek şimdiki zamana… Kaldı ki Atatürk’ü ve İzmir Suikastı sanıklarından Hurşit Ziya’yı da bir roman kahramanı olarak sivrilten yapıt, ‘’karakterlerin hayal dünyalarının ürünü’’  ya da ‘’gerçeğin ta kendisi’’ ayrımında kahramanlarının konumunu da okura bırakması bakımından da övgüye değer. Anlatılan dönemleri yaşamamış ve niyeti tarihi bir roman yazmak olmayan yazarın gerçekle kurguladıkları için bile okunmaya değer.


'GSUİK One Minute Dergi Sayı: 4' 19.12.2009 tarihli yazımdan  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder