Kısa bir süre önce girdiği depresyonun etkilerini yenmeye çalışan Sandra (Marion Cotillard), aldığı hastalık izninin ardında işe tekrar döneceği günü beklerken iş arkadaşı Juliette'ten aldığı bir haberle yıkılır. Habere göre, iş yerinde yapılan oylamada Sandra'nın iş arkadaşlarına, genç kadının tekrar çalışmaya başlaması ile kişi başı 1000'er Euro'nun sahibi olmaları arasındaki tercihleri sorulmuştur. Kendisine soru yöneltilen 16 kişiden 13'ü, Sandra'nın işten çıkarılması yönünde oy vermiştir. Juliette'in ısrarıyla iki kadın oylamanın tekrar yapılması için patronla görüşür. Patron, Pazartesi günü yapılacak yeni bir oylama için Sandra'ya onay verir. Şimdi Sandra'nın önünde, oyları kendi lehine çevirmek için yüz yüze görüşülmesi gereken 16 kişi ve '2 gün 1 gece' sürecek bir hafta sonu vardır.
Belçikalı yönetmen kardeşler Jean-Pierre ve Luc Dardenne'in 2014 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye için yarışan son filmi Deux Jours, Une Nuit son yıllarda izlediğim mükemmel filmlerin tepesine yerleşti. Dardenneler'in daha önceki filmlerini de görüp özellikle Le Gamin au Vélo'ya bayılmış bir izleyici olarak, ikilinin daha iyi bir film çekebileceklerine pek olanak vermiyordum. Yanlış olmasın, beceremeyeceklerinden değil. Bir daha başka bir filmle bana bu kadar çok şey düşündüreceklerini düşünememiştim.
Peki, ne var bu filmde de bu kadar heyecan yaptım? Tabi ki sadece Marion Cotillard'ın gül yüzü hatırına değil... Ama heyecanımın nedenini uzun uzadıya yapacağım bir film incelemesinde açıklarım. Sadece girizgâh olarak bir alıntı yapayım, niyetim belli olsun: "Futbol basit bir oyundur, zor olan onu basit oynamaktır." demiş Johan Cruyff. O cümleden 'futbol' kelimesini çıkarın, yerine 'sinema' ekleyin. Bu filme bakınca Dardenneler'in oyunu çirkinleştirdiğini kim söyleyebilir ki?
Bu arada başıma bir şey gelmeyecekse bir diğer fikrimi de belirtmek isterim: Bence Altın Palmiye, bayıldığım bir diğer film olan Kış Uykusu'nun değil, açık ara Deux Jours, Une Nuit'nin hakkıymış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder