**Okulumun uygulamaya varamamış bir işi... Ne üzücü... E-Dergi projesiyle neler neler yapılabilirdi oysa ki... Ancak yazılanların paylaşılamadığı bir ülkede, bende de paylaşılamamış bir yazı kalmasın istedim. E-Dergi projesi için imdadıma koşan fakat yayımlanamadan rafa kalkmış bu yazıyı, sevgili üstadım, Gediz Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Çınar'ın kaleminden paylaşmak bu yağmurlu güne kısmetmiş. Gün yağmurlu olabilir, fakat güneşli günlerin de kasvetli olmasına dairdir bu yazı... Buyurun efendim...
Korkmak, kuşkusuz en insanca duygulardan biri…
Kimine göre zaaf, kimine göre insanı insan yapan özelliklerden…
Korku dediğin çeşit çeşit…
Yağmurlu bir gecede çakan şimşeklerden korkmak da korku, köşeyi dönüverince önünüze fırlayan bir kediden korkmak da…
Hastalanmaktan korkmak da korku, borçlarını ödeyemeyeceğin kaygısı da…
Gizli gizli sigara tüttüren bir ilköğretim okulu öğrencisinin babasına yakalanma korkusu da korku, hırsızın yakalanma korkusu da…
Çağımızda yeni korkular türedi: Şişmanlama korkusu, kel kalma korkusu, ihtiyarlama korkusu…
Bir de fobiler var.
İnsanoğlu nelerden korkmuş nelerden, binlerce yıldır.
Ne fobiler yaşamış insanoğlu: Acousticophobia (Gürültüden korkmak), Genophobia (Cinsel ilişkiden korkmak), Melanophobia (Siyah renkten korkmak), Noctiphobia (Geceden korkmak), Zoophobia (Hayvanlardan korkmak), Klostrofobi (Kapalı yerde kalmaktan korkmak).
Sayısızca uzatılabilir bu liste…
***
Ama bir korku da var ki… Dünyanın tüm korkularına bedel.
Korkuyla yaşamak… Korkulardan korkmak…
Ne kalp huzuru kalır, ne dinginlik… Şölenli sofralardan da tat alamazsın, attığın kahkahalardan da… İnsanın yaşama sevincini yok edip insanlığını kurutan bir korku…
Bir duygudan, bir düşünceden, bir olgudan, bir tehditten, ölümden, acıdan, ayrılıktan, yoksulluktan, parasızlıktan, hastalıktan, yalnızlıktan korkmak… Tamam hepsi anlaşılabilir duygular.
Ama gelin görün ki, tüm bu korkulardan daha korkunç olan duygu; korkulardan korkmak… Korkuyla yaşamak…
***
İletişimsizliğin, yabancılaşmanın, bencilleşmenin duygu iklimimizi altüst ettiği bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda, korkularla yaşamak, adeta dayatılıyor bizlere.
İlginç korkularımız var.
Yapayalnız kalan, yalnızlığın tüm çaresizliklerini yaşayan bir insan mı olmak istersiniz; yoksa ömür boyu “ya yalnız kalırsam, ya terk edilirsem, ya çevremi yitirirsem” diye yalnızlıktan korkan bir insan olmak mı?
Cinsel yönelimiyle barışık, herkes tarafından bilinen, mutlu, keyifli bir eşcinsel olmak mı istersiniz; yoksa “acaba eşcinsel miyim, eğer eşcinselsem toplum cinsel yönelimimi anlarsa, ya cinsel yönelimimden dolayı dışlanırsam” kaygılarıyla yaşayan bir insan olmak mı?
Yoksulluğu dibine kadar yaşamış, hayatın her türlü çalımıyla, cilvesiyle karşılaşmış, minimum olanaklarla yaşamaya alışmış, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bir insan olmak mıdır sizi korkutan; yoksa ülke ortalamasının üstünde bir gelire ve yaşam standardına sahip olup da, “ya bunları kaybedersem, ya yoksullaşırsam, ya elimdeki olanaklar bir sabun gibi kayıp giderse” endişesiyle o sigorta poliçesinden bu emeklilik sigortasına koşturan dert sahibi bir insan olmak mı?
***
Sahi…
Hangisinden korkuyorsunuz?
Yaşadığınız ve yaşamakta olduklarınızdan mı; yoksa yaşamınızı kabusa çeviren olası korkulardan mı?
Nedir sizi korkutan?
Hangi duyguyla yaşıyorsunuz?
“Korkuyla yaşamaktansa, yaşansın bitsin ve bu korkular sona ersin” duygusu mudur size yön veren; yoksa tüm korkularıyla hesaplaşabilmiş, ödeşebilmiş şanslılardan mısınız?
***
Hep “size soruyormuşum” gibi bir dil kullandığıma bakmayın, kendime soruyorum bunları? Ne derler… Yüksek sesle düşünüyorum… Birlikte düşünelim istiyorum.
Korkularımla hesaplaşmak, hepsiyle tek tek ödeşmek istiyorum.
Korkusuzca yaşamanın tek yolu da budur diye düşünüyorum.
Korkular benden korksun diyorum.
Diyorum diyorum da… Bakmayın böyle dediğime…
Milli marşı bile “Korkma” diye başlayan bir ülkenin yurttaşı olarak…
Aslında ben bokumdan bile korkuyorum!
Ahmet Çınar / 10.02.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder