11 Şubat 2014 Salı

Eh Be Ruslar: Gravity

Oscar ödülleri yaklaşıyor. Çok itici gelse de -yani sırf ödüller yaklaşıyor diye- şu bir hafta on günümü Oscar adayı filmleri izlemeye ayırdım ve dün akşam Oscar seanslarımı Alfonso Cuarón imzalı Gravity ile başlattım.


Filmi izlemeden önce olumlu yorumlar da görmüştüm, olumsuz yorumlar da... Kimileri bunun Stanley Kubrick'in kült filmi 2001: A Space Odyssey'e bir saygı duruşu olduğunu söylüyordu, kimileri görsel efektten başka bir halt olmadığını... Önyargılarından sıyrılmayı henüz tam anlamıyla öğrenememiş biri olarak, ben de bu filme kötü bir gözle bakıyordum. Bir kere Star Wars serisinden sonra seyrettiğim uzaylı muzaylı filmlerden tat alabildiğim söylenemezdi. Diğer taraftan filmin başrol oyuncusu Sandra Bullock'a içten içe nedenini bilmediğim bir nefretim vardı. Resmen uyuz oluyordum kadına. Belki tanışıp konuşsak milyon tane ortak noktamız olduğunu keşfedecektik ama siz de bilirsiniz... İnsanları tanımadan önce dış görünüşleri ve yaptıklarına bakarak, onlar hakkında peşin hükümlü olabiliyoruz sıklıkla... Neyse, dağıldı gitti konu iyice...

Gravity, ABD uydusunu onarmak için uzayı kendine mesken tutmuş bir Amerikalı uzay insanları hikayesi. Biz de, bir yandan yapmaları gereken işi yaparken, bir yandan Houston'la geyik muhabbetine düşen bir takım astronotu izleyerek dahil oluyoruz hikayeye... Dr. Ryan Stone (Sandra Bullock) ilk kez uzaya çıkabilme şerefine erişmiş, uzaya henüz alışamamış ve tüm geçmişini Dünya'da bırakıp bu göreve talip olmuş bir yeni astronot. Tabi yanında biraz daha kaşarlanmış başka bir astronot var. Aslında takım olarak beş kişiler, fakat biz Dr. Stone ve yaklaşık 10-15 dakika gözüküp kaybolan Yüzbaşı Matt Kowalski (George Clooney) haricinde kimseyi canlı göremiyoruz.


Canlı görememekten bahsetmişken, ne oluyor da bu takımın diğer üyeleri uzay boşluğunda kaybolup gidiyorlar? Cevabı çok basit. Hatta filmi izlemeyenler için bile çok basit. Tabi ki Ruslar.

Sevgili Rus kozmonotları, artık işlevini yerine getiremeyen Rus uydusunu parçalamak için, hırpanilikten şaşmamış ve kendi uydularını kendi füzeleriyle patlatma kararı almışlardır. Tabi uyduyu parçalara ayırıp uzaya daha sakin bir ruh haliyle def etmek de bir çözüm yolu olabilirdi ama normal hayatta su istesen getirmeyecek bu Ruslar -ah bu Ruslar- burada bile problem çıkarıp, koca uydudan, saatte 50.000 km hızla ilerleyen küçük şarapneller yaratmayı başarmışlardır. Uzay boşluğuna dağılan bu şarapneller, yakar, yıkar, kahreder ABD ve dahi tüm ülkelerin uydularını... Esas film de ondan sonra başlar zaten...

Şimdi size filmle ilgili kara propaganda yapacak değilim. Sonuçta ortada bir Hollywood dehası var. Çok az bir zaman filmde görünen George Clooney'i başrole yazmak gibi. Görsel efektlerde harika bir izlenim bırakmak gibi... Ama şu da var ki, eğer IMDB'den bakarak film seçiyorsanız, bu filmin aldığı puana kanmayın derim. Yani 8,2! What the fuck!

Yine de farklı bir sinema deneyimi için, bilmediğiniz coğrafyalarda kurgu da olsa biraz vakit geçirebilmek için, uzay mekiği nasıl hareket ettirilir, yerçekimsiz ortamda nasıl gezilebilir görmek istiyorsanız bu film size bu konular hakkında bir fikir verebilir.



Peki Oscar alır mı bu film? 

Bana kalırsa almamalı... Yani diğer aday filmlerin tamamını görmedim ama Oscar ödülü alması için biraz daha insan ruhuna dokunması gerekiyormuş gibi geliyor bana. Görsel kategorilerde, ses efektlerinde -bunlara aday mı bilmiyorum gerçi- bir şeyler kapatabilir belki ama, en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi erkek/kadın oyuncu için fazla şansı olduğunu düşünmüyorum. Belki de rakip filmler ve oyuncular ve yönetmenler çok sağlam olduğu için bilinçaltım bana böyle düşündürtüyor... Ne bileyim, bence almasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder