24 Haziran 2012 Pazar

Lolita Üzerine...

"Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi.
Günahım, ruhum, Lo-Li-Ta: Dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklı bir yol alır. Üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-Li-Ta"



Aylardır okumaya vakit bulamadığımdan içime dert olan kitabı, bugün itibariyle bitirdim. Vladimir Nabokov imzalı 'Lolita'dan bahsediyorum...

Kitabı anlatacak değilim, buyurun okuyun derim. Sağlıksız bir aklın geçirdiği serüvenleri, hiç sevmeyeceğimiz karakterlerle kurulmuş bu kitapta bulabileceğinizi garanti ediyorum. İşte bu yüzden edebiyat sanatını seviyorum, sonuçta sanat insanları rahatsız edebildiği ölçüde yer bulmaz mı kendine?

Benim kitapla alakalı dikkat çekmek istediğim nokta, İletişim Yayınları tarafından basılan 'Lolita' üzerine, yazarının söyledikleri, denebilir. Zira okuyanlar bilecektir ki, henüz kitabın adıyla başlayan 'Acaba?' sorusu, kitabın yazıldığı 50'lerden bu yana sorulmaya devam edilmekte. İşte bu merak unsurudur ki, baştan beri pek hoş karşılanmayan, ya da şöyle demeli, içinde bir bit yeniği aranan bu kitapla ilgili, konuşma ihtiyacı hissetmiş Nabokov; zira başlarda kitabı bastırmak için arşınlamadığı yayınevi kalmamış kendisinin. Bakalım dediklerine...

"Özgür bir ülkede yaşayan hiçbir yazardan duyumsal olanla açık saçık olan arasındaki sınır çizgisi üzerinde kafa yorması beklenemez. Saçma olur bu. Dergilerde, dekolteleri hoca eskilerinin dil şapırdatmasına yetecek kadar açık ama postacıların çatık kaşlarıyla karşılanmayacak kadar kapalı güzel, genç memelilere poz verdirenlerin tutturduğu o çok ince dengeye hayranım gerçi, ama benim tıpkısını uygulamam düşünülemez. Sıradan eserekli yazarların, daktilosundan çıkan, piyasa eleştirmenlerince de 'güçlü' ya da 'çarpıcı' gibi nitelemeler yakıştırılan o içinden çıkılamaz bayağılık ve kapsamdaki romanlarda sergilenen duvar yazısı üslubunu da etkileyici bulan okurlar olsa gerek... Kimi sevgili okuyucular da kendilerine birşey öğretmediği için Lolita'yı anlamsız bulacaklardır. Ben ne didaktik edebiyat yazarıyım, ne de o edebiyatın okuruyum. Kaldı ki, Lolita yedeğinde ahlaki ders getiren bir kitap değildir. Benim için bir sanat eseri, kabaca 'estetik mutluluk' sağladığı sürece varolur. Bu da, temel ölçüt olarak alınan sanatın (merak, sevecenlik, yufka yüreklilik, haz) bir yerde herhangi bir biçimde öbür varoluş biçimleriyle kesiştiği bir varoluş durumudur."

Vladimir Nabokov

Yani temelde bakacak olursak, ahlaki temellere oturtulmaya çalışılan birşeyin sanat olup olmayacağı tartışılır. İşin dışındayken bile içeriye girebildiğin ve yaşananlardan bir anlam çıkarıp, taa içinde his tellerini titretebildiğin bir eser, sanattır. Diğerlerinin bu konuda ne dediği de genellikle sadece laf-ı güzaftır. Sinir bozucu Lolita ve sadık kölesi Humbert Humbert'ın yaşadıklarını görün derim. Bulanan mideler arttıkça, yaratıcılık da ona paralel olarak artacaktır kanımca...

  






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder