21 Mayıs 2014 Çarşamba

İlk Günahın Meyvesi: İnsan - Hepimiz Elephant Man'iz

Çok üzülüyorum. Vallahi de billahi de çok üzülüyorum.

Böyle biraz Alpay Erdem tarzı bir giriş oldu ama şu dakikalarda gerçek hislerim bunlar. Çünkü dün akşam David Lynch'in efsane filmi Elephant Man'i izledim.


Daha doğrusu izleyemedim. Bitmedi yani. Bir şeyler filmin bitmesini engelledi. Son yarım saatte, sanki göğsüme bir fil oturdu, dayanamadım kapattım filmi. Üzülüyorum demiştim başta, evet üzülüyorum çünkü bu filmi izlemeyi bu zamana bırakmamalıydım. 1980 yapımı olan ve bir kere izleyenin bir daha aklından çıkmadığını söylediği bu film, tam da şu sıralar, tam da bu dönem izlenecek bir film değilmiş, onu anladım. Filmin hakkını veremedim. Bir türlü sevemedim. Konu beni fazlasıyla sıktı. Problem orijinallik takıntımdan kaynaklanmıyordu. Öyle bir takıntım olduğunu düşünmüyorum. Hatta baya baya klasik takılmayı severim. Ve hayır, mesele filmin çok uzun bir zaman önce çekilmiş olması da değildi. Tam aksine, aynı filmin günümüzde, halen vizyonda olmasıydı. Sinemalarda değilse de sokakta, barlarda, televizyon ekranlarında, köşe yazılarında...

Eğer küçül de cebime gir demezseniz, yaşımın fazla olmadığını düşündüğümü itiraf etmeliyim. Zaman zaman yaşlı tepkileri versem de biyolojik yaşım ısrarla genç olduğumu düşündürüyor bana. Sonra durmuyorum düşünmek konusunda... Düşünmeye başlamışken bir de oy kullanabildiğim dönemleri düşüneyim istiyorum. Kenarından köşesinden ülkemdeki yerimin önemli olduğunu hissettiğim nadir anları. Baktığım zaman sadece bir partinin iktidarda olduğunu görebiliyorum bu süreç içerisinde. Başlarda dev reformlar yapacaklarını, Türkiye'nin siyaset anlayışını değiştireceklerini söyleyen kişilerin önceden şikayet ettiklerini şimdi kendilerinin yaptığına tanık oluyorum. Anlayışsızlık ve kutuplaşma hissi beni huzursuz ediyor. Dahası bu anlayışsız ortama benim de katkıda bulunduğumu biliyorum. Sonuçta burada yaşıyorum. Bana yabancı gelenle bazen alay ederken buluyorum kendimi, bazen de garip bir empati duygusuyla yaklaşıyorum ona. Onu dışlamamaya çalışıyorum. Bu konularda kendimi Karamazov Kardeşler'de de söylendiği gibi, insanlığı sevip insanlardan nefret eden bir insan haline getirmemeye çalışıyorum. Sonra kendimden uzaklaşıyorum, şöyle bir etrafa bakınıyorum. Etrafta gördüklerim, benim yaptıklarımın yanında inanılmaz büyük geliyor gözüme. İçim içime sığmıyor bu gibi durumlarda. Huzursuzluğum inişli çıkışlı eğrilerle güncelleniyor. Alıp başını gidiyor kafam.


Arada beklemediğim insanlardan güzel şeyler işitirken de görüyorum kendimi. Umutlanıyorum. Sonra saçma sapan bir şeyler oluyor. Anında ama... Zaten saçma şeyler olmak için belirli zaman dilimlerini beklemezler. Genelde olanlar saçmadır, arada istediğin şeyler de olur ve sen hep istediğin şeyler oluyormuş gibi bir ruh haline bürünürsün. Mutlu olursun en kaba açıklamayla. Ama rutine bağlamış saçma şeyler tekrar olmaya başladığında, hemen alıştığın mutluluk basıp gider. Şaşırırsın. Neyse, edebiyat yapıyorum bakma sen bana... Hayat o kadar kötü ve saçma olsa hepimiz bileklerimizi dikine keserdik öyle değil mi?

Elephant Man konusuna dönecek olursak... Günümüzde hepimizin ucundan kıyısından birer Elephant Man olduğumuzu düşünüyorum. Anadan doğma ya da sonradan olma bir takım farklılıklarımız yüzünden Başbakan'dan azar yiyebiliyor, ailemizle tartışabiliyor, en yakınlarımızın canını sıkabiliyoruz. Ya da daha fenası, bizimle ilgisi olmayan insanların fırsatçılığıyla ya da alaylarıyla ya da sinirle üzerimize toplanmış dik dik bakışlarıyla uğraşmak zorunda kalabiliyoruz. Kutuplaşıyoruz. Üstelik bu kutupta öyle pofidik pofidik dolaşan bembeyaz ayılar yok. Elinde palayla gezinen tipler var. Bir kuble de polislerin kontrolünü sağladığı gollük pas gibi uzanmış adama tekme atan müşavirler var. Pek sevimli değil yani.


Bu ortamda yaşamasaydım ya da yıllar önce izleseydim Elephant Man'i çok daha farklı hisler barındırabilirdim elbet. Hemen değil belki ama belki sular durulunca bir şans daha vereceğim bu filme. Yönetmenin ve filmin tiryakilerinin "Çok da fifi..." dediğini duyar gibiyim. Demeyin öyle. N'olur!


Görüntüleri, müzikleri derseniz, onlar bu kez umurumda değil. David Lynch çekiyor zaten. Anthony Hopkins oynuyor. İngiltere'de geçiyor. Ne kadar kötü olabilir ki?

Eğer bir film her şeyden önce izleyiciye ne hissettirdiğiyse, bu pek sevdiğimin ülkesi yüzünden iyi şeyler hissettirmedi bana Elephant Man. Ama hissetmekse önemli olan, yani iyi hissetmek değil de, hissedebilmek, o zaman belki de sırf bana bu kadar uzun cümleler kurdurduğu için bile çok sevmiş olabilirim bu filmi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder