26 Mayıs 2014 Pazartesi

Kış Uykusu: Kısıtlamaların Yaratıcılığı

Yaratıcılık kısıtlama ortamlarında, kısıtlamalara inat kendini gösteren bir uzuv. Bunu yaratıcılık isteyen herhangi bir konuyla kısa bir süre bile olsa içli dışlı olan herkes bilir. Nuri Bilge Ceylan'ın sineması da işte bu kısıtlama ortamlarının ağababasında vücut bulmuştur.

Şimdi, "İyi ama devletin sinema filmlerine ayırdığı en sağlam ödenek Nuri Bilge Ceylan'ın filmine verildi." diyebilirsiniz. Haklısınız da, Kültür Bakanlığı'nın şu zamana kadar verdiği en büyük desteği aldı bu film. Ama söylemek istediğim kısıtlama tam olarak maddi bir kısıtlama değil. 

Nuri Bilge Ceylan'a, pek de kısa denemeyecek bir zaman süren "sanat filmi çekiyor yea" tarzı alay cümlelerinden sonra saygı duymaya başladık, kabul edelim. Başlangıçta, yaptığı filmler ana akım sinema izleyicisine pek hitap etmiyordu. Gerçi hala etmiyor ama en azından ana akım seyirciyi yaratan ana akım kanallara muhtaç değil artık insanlar. İnternet var ve Nuri Bilge Ceylan gibi nice sinemacıya kolayca ulaşmak mümkün. Yine de, imkan var veya yok, ister istemez sahipsiz kalıyordu ülkenin son dönemine damga vuran tek sinemacısı. Öyle ki, filmlerini yayınlamaya cesaret edebilen tek kanal TRT'de bile gece 10'dan sonraya veriliyordu randevular. Baktığımız zaman hala devam ediyor bu sahip çıkmama hali. Televizyon kanallarımız her ne kadar ödülün en büyük favorilerinden biri Türkiye'den bir yönetmen olsa da Cannes Film Festivali Ödül Töreni'ni yayınlama konusunda pek bir isteksizdi. Yoksa abartıyor muyum? 

Nuri Bilge Ceylan bu durumlardan şikayetçi midir, bilemem. Pek sanmıyorum. Sanki arkalarda kalıp, pek dikkat çekmeden, ara ara aklımızı almayı daha çok seviyor gibi. Bu yüzden de, asla 6 milyon seyredilemeyecek, ne acı! Evet, kısıtlama diye girdim, öyle yapayım kapanışı da...


Kısıtlamalar, can sıkıntıları, bunlar, sorun çözmek isteyen insanı, "neden-sonuç" ilişkisine iter. "Neden-sonuç"un neden kısmına inince bir şeyler bulabilmek zordur. Oraya inmen gerektiğini anlamak bile bu kadar zorken, oraya inince ne yapacağını bilmek daha da zor. Bildikten sonra, nedeni bulabilmek ise en zoru. İnsan, zoru başarınca, o nedenin bağımlısı olur, o bölgeyi çok sever. Orada başka soruların da yanıtını bulacağını düşünür. Ya da o soruları oluşturan temelleri görür. Böylece kafasındaki her şey yerli yerine oturur. Sonra gördüklerini ya da bu nedenleri çözümlemeye başlar. Anlatabileceği en iyi şekilde paylaşır. 

Artık karşımızda en zoru başarabilmiş insanlardan biri var. Neden sonuç ilişkisine balıklama dalıp, insan ruhunu çözümlemeyi başarmış biri. Bu yüzden filmleri popülist değil, dönemsel değil; Rus Edebiyatı gibi, her dönem insanın yaşadığı şeylerden kurulu. "İçime dert oldu" diye bir deyim vardır ya, işte Nuri Bilge Ceylan bu "içine dert olanları" olabilecek en iyi şekilde anlatan adamlardan...


Tebrikler olsun Kış Uykusu'na, ekibe ve yönetmeni Nuri Bilge Ceylan'a!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder