- Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz.
- Ne bu şaka mı?
- Değil. Saat kaç?
- Saat 10. Hâlâ iki saat var.
- Sonra?
- Sonra bitecek!
- Biten ne?
- Allah aşkına bunu bir bilmeceye dönüştürme!
- Ne bilmecesinden bahsediyorsun?
- Hiç. Soru sormasak? Hiç.
- Yapma, bununla baş başa kalamazsın.
- Öyle bir kalırım ki...
- Kalma... Ben de buradayım. Beni görmezden gelme...
- O nerede?
- Çalışıyor olmalı.
- Yapma, gecenin onunda mı?
- Ne var bunda?
- Gece onda çalışmazsın. Biz gece onda çalışmıyor olmak için yıllarca çalışmadık mı?
- Bazıları çalışmayı sever. Senin aksine...
- Senli benli konuşma.
- Ama sen konuşuyorsun!
- Ben konuşurum.
- Saçma...
- Siktir git artık!
**
- O nerede, neden aramadı?
- Neden arasın?
- Bilmem, yani, arar diye düşünmüştüm. Aramalı öyle değil mi?
- Değil.
- Peki.
- Sen neden aramıyorsun?
- Bilmiyorum, ben ararsam...
- Herkes ölür!
- Saçma sapan alıntılar yapma.
- Pardon. Ne olmuş sen ararsan?
- Yani olmaz işte. Birkaç kez aramayı denedim aslında. Tabi sen burada yoktun o başarısız denemelerim esnasında. Zaten hep başın sıkışınca geliyorsun, bizim hiç derdimiz yok değil mi hiç?
- İki kez hiç dedin.
- On kere de derim. Kimin umrunda?
- Kendini acındırma.
- Kendimi acındırmıyorum. Aramaya çalıştım diyorum, mesele başka yerlere kayıyor sonra.
- Ama aramıyorsun da.
- Aramaya çalıştım. Elim telefona gidiyor ama ne söyleyebilirim ki? Bilmiyorum. Tam 'BAĞLANIYOR' yazarken, bir anda o kırmızı tuşa basmış buluyorum kendimi.
- İyi ama o bunlardan habersiz. O sadece aramadığın gerçeğini görebiliyor. Sen onu arayamazken, o senin çektiklerini nasıl görsün?
- Çok tuhaf!
- Neymiş tuhaf olan?
- Aşağı yukarı aynı kelimelerle aynı şeyden bahsetmişti bana.
- Ne demişti ki?
- "Sen onu arayınca ne konuşacağını bilmiyorsun. Sonra aniden telefonu kulağından çekip, daha karşı tarafa çağrın iletilmeden telefonu kapatıveriyorsun. Ama o sadece onu aramadığını biliyor."
- Sen ne demiştin buna cevaben?
- Pek konuşmamıştım.
- Zaten anca bana konuşursun.
- Gerizekalısın çünkü. Bir de yarın başına başka bir hadise gelince nasıl olsa şu konuştuklarımızı hatırlamazsın, ona güveniyorum.
- Ama ben konuştuğumuz her şeyi hatırlıyorum.
- Her şeyi mi?
- Her şeyi.
- Saçmaladın.
- Kaç, bence de kaç her zamanki gibi. İnsanlar seni sadece kaçarken görsün; dışarıdan bakınca için görülemez. O yüzden sakın bana ama kaçarken neler düşünüyorum gibisinden martavallar okuma.
- Yoruyorsun beni. İyi ki bir şey anlattık. Artık bütün örneklemelerin o tarafa mı kayacak yani?
- Ne önemi var ki?
- Acındırma kendini...
- Ben mi acındırıyorum kendimi?
- Evet tam olarak acındırmadır bu yaptığın.
- Ben gidiyorum.
- Defol!
**
- Saat 11.
- Gitmedin mi sen daha?
- Gitmedim. Gitsem hissederdin.
- Bravo o zaman...
- Ne oldu ki?
- Bravo varlığın da yokluğun da anlaşılmıyor...
- Çok saçmasın!
- O nasıl cümle ya öyle "Çok saçmasın!".
- Of! Çatlatırsın adamı. Başıma Oktay Sinanoğlu oldun. Güzel Türkçemiz ve sen!
- Ne cevap verdiğimi hatırladım.
- Kime?
- Ona işte. Bana demişti ya insanlar seni aramazken görüyorlar sadece diye.
- Hah, yine aynı mesele...
- Tamam amına koyayım, konuşmuyorum. Git artık!
- Bir saniye küfretmeden dursan güldüreceksin sonunda.
- Ciddi bir şey anlatıyorum sana. En azından ilgileniyor gibi yap be birader.
- Tamam sendeyim. Ne demiştin?
- Ya bırak...
- Trip mi yapacaksın karı gibi ya!
- Karı mı. Pezevenk ona karı denmez. Kadın diyeceksin...
- Off! Konuya gir artık be adam!
- Benle emir kipinde konuşma. Zaten senli benli de konuşmayacaktın ama hiç sikinde değil.
- Çok küfrediyorsun.
- Çok biliyorsun.
- Ben hava almaya çıkıyorum, geliyor musun?
- Ben çıkmadan sen nereye çıkıyorsun zaten...
- Hadi...
- Hadi...
**
- Hahaha! Gördün mü tipi!
- Nasıl görmeyeyim, gördüm tabi.
- Ne bu keyifsizlik ya. Sen istemedin mi dışarı çıkmayı?
- Dışarı çıkmak? Bahçeye çıkıp komşulara bağırdın ya...
- Bağırmadım.
- Sesli güldün! Herif de kapıda mı bekliyorsa artık, hemen çıkıverdi!
- Sinir oluyorum o herife zaten. Sürekli çöpleri bahçeye atıyor.
- Çöpleri atan o değil karısı.
- Karısı mı?
- Kadını mı demeliydim. Özür dilerim!
- Öff. Saçmaladın yine. Karısı mı derken şaşırıyordum.
- Yüzünün halini bir gör o zaman. Ne biçim bir şaşırma haliyse o?
- Karısı olamaz.
- Nedenmiş?
- Seviyor çünkü o beni. Bence bahçemi kirletmez.
- Nerden çıkardın seni sevdiğini?
- Yattık çünkü...
- Allah belanı versin. Kaç yaşında lan o kadın?
- Kocasını takmadın, kadının yaşını taktın öyle mi?
- Orası da ayrı bir ahlaksızlık!
- Ahlak tartışacak değilim senle şimdi...
- Adın batsın!
- Bu ne şimdi anneanne küfürü gibi.
- Böyle anneanne küfürü mü olur? Saçmaladın iyice.
- Ne bileyim benim anneannem ben doğmadan ölmüş.
- Emrah'a bağlama!
- Bağlamıyorum.
- O zaman her duyduğun muhabbeti anneanne küfürüne bağlama.
- Ulan iyi ki bir meseleyi bağladım ya.
- Bir mi?
- Evet. Başka ne zaman duydun bu muhabbeti yaptığımı?
- Geçen Nihat'larla çıktığımızda da yaptın ya!
- Ne yaptım ya!
- "Godoş" dedi hani biri birine kızınca. Sen de "O ne be öyle anneanne küfürü gibi..." dedin.
- Hiç hatırlamıyorum valla...
- Balık ye.
- Peki...
**
- Anlatacak mısın artık?
- Neyi?
- Ona ne cevap verdiğini...
- Ha şu mesele.
- Sanki unutmuştun...
- Unutmuştum tabi!
- Ya bırak!
- Ok! Ok! Dedim ki "Aslında benim tek arayamadığım kişi O değil. Ben seni de aramadan önce çok zorlanıyorum. Çünkü O benim her ne kadar en yakın arkadaşlarımdan biriyse de; ben seni aramadan önce de çok didiniyorum kendimle. "
- O kim?
- Kim kim?
- E ona demedin mi "Aslında benim tek arayamadığım kişi O değil. Ben seni de aramadan önce çok zorlanıyorum. Çünkü O benim her ne kadar en yakın arkadaşlarımdan biriyse de; ben seni aramadan önce de çok didiniyorum kendimle."
- Evet?
- O cümledeki 'O' kim?
- O Cenk!
- Ha ok! O ne dedi?
- Kim?
- Kız...
- Ne diyecek. Ben tam cümleme başladım; o bunu duyamadan gitti.
- O?
- Ebenin amı!
**
- Tik tak!
- Saat 11:45.
- İlk kim arayacak?
- Annem ya da babam; ya da en sevgili kuzenim. Genelde bu sırayla olur.
- İyi yine arayacak birilerin var.
- Doğru.
- Şu telefonuna bak.
- Ne olmuş?
- Oha! 10 cevapsız arama. 4 de mesaj...
- Sence kaçı ondan?
- Bence 3 cevapsız ve 1 mesaj ondan.
- Diğerleri?
- Onlar da az önce saydıkların olsa gerek...
- Yok onlar değildir. Onlar yeni güne girerken ararlar. Daha nereden baksan kafada on beş dakikaları var...
- Hımm bilemedim...
- Baksam mı?
- Durduğun kabahat!
**
- Tamam sıkılma artık bu kadar. En azından 10 cevapsız ve 4 mesajın tamamı ondan gelmiş.
- Ama dediğine bak ya. Sıçtık vallahi sıçtık.
- Ne var ya! "Geçen gün senle konuşurken sen tam birşey söyleyecektin. O neydi ya? Şimdi kafamı toparlayabildim; söyler misin?" demiş sadece.
- Mesajlarda noktalı virgül konabiliyor mu ya?
- Noktalı virgül mü?
- Evet. Yani kim uğraşır ki bununla...
- Doğru bence de. Saçmalamış...
- Sanırım aşığım ben. Şu noktalı virgülle beni tavlayabileceğine kim inanırdı ki?
- Çok üzülüyorum sana.
- Kendine üzül.
- Sana yaramaz o! Kafanda tuttuğuna yazık.
- Jesus fucking Christ, dostum! Bu da ne!
- Aaa, heyecan yok! Burnun kanıyor dostum. Dur kafanı geriye yatır. Heyecan yapma, dur sakin!
- Car car car, vir vir vir... Bitmedi derdin!
- Konuşma. Dur tampon yapalım.
- Burnumu siktin!
- Ağzını bozma. Sessiz ol!
- Beynimi siktin!
**
- Biliyor musun bu konuşmadan dramatik bir şey çıkar diye düşünmüştüm.
- Neden dramatik olsun ki! Hayat güzel be dostum.
- Di' mi ya!
- Gel kar topu oynayalım!
- Burnun nasıl?
- Bilmem. Nasıl görünüyor?
- Pipi gibi.
- Nasıl?
- O pamuklar da, öyle iki yandan çıkmış ya...
- Çirkinleşme!
**
- Asla bir dram çıkmaz bizden!
- Asla kardeşim!
- Ai se eu tu pego kardeşim!
- Colin Kazım gibisin!
- Sen de Melo!
- İyiyiz kardeşim!
- En iyisiyiz!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder