Muhtemelen bunlar da son çırpınışlardır, anlaşılır. Zaten devamı gelemez, biliyorum zorladıkça elde kalır. Kaybeder anlamını yüklendikçe üzerine... O yüzden daha bir kurcalamadan, bahsedilecek son havadisleri vermeli, diye düşündüm... Oturdum klavyenin başına. Şu satırları buraya dökülmeye mahkum eden, ustaların sesleriyle içimize işleyen, ustaların kelimeleridir. Buyrun bir dizi... Bunlar beni tatlı tatlı uyutacak ve belki de her akşam yatmadan değişmeyen ritüellerim haline geleceklerdir, kim bilir?
İlk olarak Fasülyeciyan'ın Repliği... Hepimizin Rocky'nin, Al Pacino'nun sesi olarak kulaklarımızda yerini almasına izin verdiğimiz, usta tiyatrocu ve seslendirme sanatçısı Sezai Aydın tarafından, bir kerede, ezbere...
Devamında hiç durmadan Okan Bayülgen'in yorumuyla Can Yücel'e koşuyoruz. 'Davet' tam bir Can Yücel üslubunda... Dert yanar gibi, ama bu öyle dinleyemediğiniz dert yanmalardan değil. Dinlersek...
Gecenin finali Itri Koşar'dan... Yine kulakların aşina olduğu bir ses, en vurucu Atilla İlhan şiirlerinden birini, resmen dokuyor dinleyicinin hücrelerine kadar...
Bir itirafla kapanış! Ben şiir sevmez, okuyamazdım... Hep yabancı dil gibi gelirdi söylenenler, okumaya çalıştıklarım. Pek çalıştım da denemez ya... Nazım Hikmet'inkiler sayılmaz çünkü onunkilerden bir olay örgüsü, bir romansılık görürüm. Bu Nazım'ı şair olarak görmüyorum değil elbette, hele ki Paul Auster de Türkiye ile ilgili röportajında kendisine değinmişken!.. Demem o ki; ya saçma gelirdi şiirler, -belki şairlerin günlük hayatta yaşadıklarına ihtimal veremediğimden-; ya da korkardım -hakkını verememekten okurken, düşünürken, hissederken- bir hata yapacağım da, edebiyattan azledilirim zannederdim.
Bu dinletiler hiç bir işe yaramamışsa; fikrimce yalnızlığa, yalnız kalma ruh haline çare bulunamaz ya zaten, şiiri sevdirmiştir benim gibi okuması yazması olup da, bu sulara girmekten çekinenlere...
Var olsunlar... Var olmanın şerefine!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder