Barış Bıçakçı sevdiğim bir yazardır. Daha önceleri burada 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz' ile ilgili yazmışlığım da var hatta. Ankara'yı, belki orada yaşayana daha çok sevdirecek kitapların yazarı Bıçakçı. Sade, ama detaycı. Karakterlerinin tozunu almıyor; şöyle eli değmişken iç dış bir temizliyor. Bunu yaparken de okunabilir kılmayı başarabiliyor. Gözleri içinden çıkılamaz cümlelere sürüklemiyor, çok net, ne anlatacaksa onun peşinde. Doğrudan.
Fakat işin diğer tarafında 'kalıcılık' meselesi kafamı kurcalıyor. Gerçekten önemli mi bu kalıcılık, bilmiyorum. Ama öyle ya, şu an dönüp dolaşıp okuduğumuz yazarlar, o klasikler en aşağı yüz yıldır hayatımızda değiller mi? Bu 'kalıcılık' olayı, az da olsa önemli demek değil mi?
Barış Bıçakçı'yla ilgili en büyük korkum; sadece yirmili ve otuzlu yaşlarındayken, kişisel iniş ve çıkışlarından etkilenen bir kitleye hitap edecek olarak kalması... Daha doğrusu 'ya böyle kalırsa' korkusu... Çünkü o zaman bu usta dili kaybederiz ve o da bizim için alelade günümüz çerez yazarlarına dönüverir. Bunu Bıçakçı için istemiyorum, hem de hiç; kendi dönemimden okuduğum bir kaç sağlam yazardan biri... Henüz genç ve dili kuvvetli. Dolayısıyla bir ufak irkiltme darbesiyle, okurunun kalbine yerleşip oradan çıkmamayı becerebilir.
Şimdi neden böyle hızla girdim bu konuya? Çünkü Barış Bıçakçı, tam da Kurban Tatili'ne gelen döneme yeni kitabını yetiştirmiş. Adı 'Sinek Isırıklarının Müellifi'. Yine İletişim Yayınları'ndan çıkma. 166 sayfa. İletişim Yayınları'nın internet sitesinde kitabın ilk bir kaç sayfası var. Kitap normalde bugün çıkıyor, fakat sabırsızlananlar için küçük bir kopya işte...
Tam da kendisinden beklenen bir cümleyle başlıyor roman:
"Çoğu zaman herşey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir..."
Okuma bayramınız kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder