8 Aralık 2012 Cumartesi

Alex'in Dönüşü 2/3


Hastaneden çıkınca hemen eve gitmeyeyim, diyorum. Hastane zaten Taksim'de, İstiklal Caddesi'ne giriyorum. Tünele kadar yürüyüp, Galata'dan Karaköy'e iniyorum. Orada küçük çaplı bir balık ekmek ziyafeti... Yemeği yerken yersiz istekler peydahlanıyor çalışmayasıca zihnimde. Keşke bir işim olsaydı, diyorum. Böyle anlarda işi bırakıyorum diyebilmek isterdim. Hayat bunu bile çok gördü bana diyorum sanki böylesini ben istememişim gibi. Sanki "Yok abi, bütün gün bir masanın başında oturamam ben!" diyen ben değilmişim gibi. Hastalığın beni bu kadar çabuk değiştirdiğine inanamıyorum.

Balık ekmeğimi yedikten sonra bir tekel bayine girip sigara alıyorum. İki gün önce bırakmıştım ama şimdi kim takar Yalova Kaymakamı'nı... Sigaramdan derin bir nefes çektikten sonra Galata Köprüsü üzerinden Eminönü'ne doğru ilerliyorum. Aklıma Cemal Süreya'nın dizeleri geliyor.

"Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
 Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
 Çünkü iki kişiydik"

Ben iki kişi değilim, yalnız başıma yürüyorum Eminönü'ne doğru. Bir arkadaşı görüyorum köprüde balık tutanların arasında, beni görmesin diye hemen cep telefonumu çıkarıyorum cebimden. Sanki telefonumla ilgileniyormuşum da görmemişim gibi. Umrunda oluyor mu, bilmiyorum. Dediğim gibi ben gözlerim telefonda manzaranın da seyrinden mahrum bir şekilde geçiyorum köprüden.

Karşı tarafa geçince telefonumu koymak için elimi cebime attığımda bir kâğıt parçası değiyor elime. Çıkarıp bakıyorum, 10 lira verilmiş çeyrek Milli Piyango biletimi görüyorum. Ayaklarım kendiliğinden Nimet Abla'ya doğru dönüyor.

Nimet Abla'nın önü pek bir tenha... Ne de olsa normal insanlar için mesai saati... Bileti uzatırken gözüme kazanan numaralar çarpıyor. Nimet Abla'nın gişesinde gençten bir oğlan duruyor. Nimet Abi.

Kocaman numaraların yanında büyük ikramiyenin çeyrek bilete çıktığı yazıyor. Gözlerimi Nimet Abla'nın gişesindeki genç adama çevirince adamın gözlerinde heyecanla karşılaşıyorum. Bana dönerek "Bir daha kontrol ediyorum." diyor. Birkaç saniye sonra kendini tutamayıp bağırıyor.

"Büyük ikramiye! Büyük ikramiye!"

Anlayamıyorum, bir an yerimde kalakalıyorum.

"Nasıl yani!"
"Büyük ikramiye!"
"Ne kadar?
"12 Trilyon!"
"12 Trilyon?"
"12 Milyon!"
"Hee!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder