18 Aralık 2012 Salı

The Master

Oscar'a daha vakit var ama bu yıl 85.'si düzenlenecek ödül organizasyonu için sağlam adaylardan biri geçtiğimiz haftalarda kısa süreyle de olsa bir göründü sinemalarımızda: The Master. Şimdiye kadar hakkında okuduğum her yazıda beni biraz daha meraklandıran bu filmi tuvalet kokan bir sinema salonunda gözlerimi bile kırpmadan izledim. Direkt film hakkında olmasa da filmin geneliyle ilgili birkaç kelam etmek gerek diye düşündüm...


1
Paul Thomas Anderson pek çok sinema yazarının söylediği gibi sinir bozucu bir yönetmen. Filmlerinde her detayı yakalamaya çalışırken biraz yoruluyor insan. Biraz futbol maçı gibi de denebilir. Ama İtalya Ligi'nden bir futbol maçı. Çünkü filmler sakin işliyor. Arada hızlanıyor, sonra tekrar birileri rölantiye alıyor. Ama aradaki ataklardan çok, sakin giden anlarda yoruluyor insan...


2
Anderson genç bir yönetmen. Yani şimdiye kadar yaptıkları, belki de yapacaklarının garantisi. Bu, Mr.Anderson'un önümüzdeki filmleri için güzel bir eleştiri olsa da, henüz 1970 doğumlu olması ve yine, henüz fazla film yapmamış olması filmlerini seven seyirci için keyif kaçırıcı oluyor. Dönüp dolaşıp aynı filmlere bakarken buluyor insan kendini.


3
Bkz. Magnolia. Bkz. There Will Be Blood. ve nihayet Bkz. The Master.


4
Joaquin Phoenix kayıp günlerinin ardından yine piyasalarda... Derler ya, bazı oyuncular bekler. İsa'yı bekler gibi, "Zil çalsın da okuldan çıkayım, babam beni maça götürsün..." diyen bir çocuk gibi bekler. Beklediği yönetmeni de bulduğu zaman, Oscar'ı kapar. Diğer filmleri henüz görme fırsatı bulamadım, ama adayım çok net bir şekilde Joaquin Phoenix'tir...

Çok çene çaldım. Filmi henüz izleyememişler için, tadımlık niyetine fragmanı... İyi seyirler efendim...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder