Ben tam olarak bu ekibin hangisine dahil oldum bilemiyorum ama genel olarak bir filmin atmosferini zaman zaman sıkılarak da olsa tam anlamıyla yaşayabildiğimi söyleyebilirim. Öyleyse ister istemez bu filmi beğenen izleyiciler klasmanına girebilirim. Müziklerine, karelerine ve zaman zaman donuk ama genellikle yerinde oyunculuklarına duyduğum hayranlık bu klasmandaki yerimi sağlamlaştırıyor. Ancak beni yine de kararsızlığa iten şey çok zekice ve aynı oranda etkileyici bir başlangıç yapmış olan filmin devamından çok şey beklemiş olmam. Çünkü beklentimi ister istemez farklı bir noktaya çekmiş olacağım ki film beni bir türlü tatmin edemedi. Şimdi şu soruları sorabilirsiniz:
- Filmin atmosferine girebildin mi?
- Evet!
- Filmin müzikleri ve müziklerin kullanıldığı yerler hakkında olumsuz bir görüşün var mı?
- Böyle bir şey söylersem çarpılırım.
- Kareler, planlar nasıl?
- Oldukça iyi. Pek çok Amerikan filmini ezer geçer.
- Oyunculuklar peki?
- Doğal, akıyor gidiyor.
- Eee, derdin ne peki?
- Hikaye galiba...
Yani ne oldu da bu adam bütün dünyayı karşısına aldı? Aşık mı oldu? Karakterin geçmişini bilmiyoruz ama böyle bir adamın mutlu bir ailede yetişmemiş olduğunu anlayabiliyoruz. E öyleyse... Kendini ilk kez bir ailenin üyesi gibi mi hissetti?
Yazı biterken açıklığa kavuşturabilirim sanırım. Ben bu filmi sevmişim. Yani filmi ciddi anlamda osuruktan bulsam, üzerine bu kadar düşünmezdim herhalde. İyidir iyi... Başrolde Ryan Gosling, Gatsby'den hatırladığımız Carey Mulligan ve Breaking Bad'deki kralımız Bryan Cranston'ın oyunculuklarıyla, Taxi Driver'daki Travis Bickle'ın izinden giden dolu bir karakter filmi olmuş Drive.
Kapanış Kavinsky'nin Nightfall'uyla... Gecenin kör saatlerinde geçen bir filme daha iyi bir müzik seçilemezdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder