"Al Pacino mu, Robert De Niro mu?" sorusuna, yıllardır "Al Pacino!" yanıtını vermiş biri olarak, bundan yaklaşık bir yıl önce izlemiş olduğum Wag the Dog'un bütün fikirlerimi değiştirdiğini söyleyebilirim. Şimdi bakıyorum da, zamanında ben Al Pacino'yu savunurken bana karşı olan Robert hayranlarından çok daha sağlam bir Robert De Niro fanatiğine dönüştüğüm söylenebilir. İlle de böyle bir karşılaştırmaya gerek var mıdır? Sanmam, ancak bir binaya girdiği zaman, "Acaba bu bina kaç paraya mal olmuştur?" sorusuyla harekete geçen Türk beynim, maksat karşılaştırma olduğu zaman daha bir zevk alıyor konuşulanlardan... Laf olsun torba dolsun bizimkisi...
Neyse,
bir girizgah olarak yeterince konuyu dağıttığımı düşünüyorum. Evet, Wag the Dog!
Kabaca filmin
konusuna değinecek olursak, Yıllardır herkesin bildiği ve özenle yazdığı komplo teorilerinin, aslında gerçekse nasıl bir arka plana sahip olduğunu anlatmaya çalışıyor fakat nasıl olabileceğini tam tahayyül edemediği bir düşünceyi ana fikir
olarak kabul etmiş Wag the Dog. ABD Başkanı'nın bir skandalı, yakın gelecekte
ABD halkını bekleyen bir seçim ve başkana muhtemelen yüksek oranda oy
kaybettirecek bu skandalın savuşturulması işlemi... Temelde filmin ana cümlesini bu
şekilde üç kısıma ayırabiliriz. Başkan'ın yaşadığı talihsizliğin halka sirayet
etmemesi için çalışan, CIA'den Conrad Brean rolünde Robert De Niro... Ve skandalı pudralayıp görünmez kılan
tam bir Hollywood yapımcısı Stanley Motss rolünde de Dustin Hoffman...
Skandalın
halka ulaşmaması için, sahte bir senaryoyla Arnavutluk ve ABD arasında,
Başkan'ın soğukkanlılıkla yöneteceği kurgusal bir kriz yaratan ikili, aslında bize
eğlenceli ve seyir kalitesi yüksek bir film sunarken, yer yer durup düşünmemize
de sebep oluyor. Seyirci bir anlığına artık politik oyunları anladığını ve pek
çok olaya kanılmaması gerektiğini çok acı bir tecrübeyle öğrenmiş
oluyor.
Bu arada Al Pacino ve Robert De Niro karmaşasına
dalmışken, sık yapılan hatayı bir de ben yapmayayım. Dustin Hoffman! Bence en az diğer ikisi kadar ön planda olması gereken bir oyuncu olduğunu, Wag the Dog'da haykırmış resmen.
Efendim,
malumunuz artık, yukarıda anlattım, bir Hollywood yapımcısının ve bir devlet
görevlisinin isterse gerçekleri değiştirebileceğini en yakından gördüğümüz
günlerin içindeyiz. Burada konu olan 'fake' bir senaryo üzerinden, Başkan'ın ve
çevresindekilerin oynadığı tam zamanlı bir film aslında... Hatta çok bölmeden
filmle ilgili aklıma gelen bir diyalogu da paylaşsam iyi olur.
Başkan'ın
yurt dışından ABD'ye gireceği bir sahne kurgulanmıştır. Sahne gereği Başkan, yağmurlu bir günde yurda dönerek tamamen tüm mesaisini Arnavutluk tarafından kaçırılan kızı kurtarmaya harcadığını göstermektedir. Ancak, olayların başından
beri tüm yapımcılık maharetlerini gösteren Stanley'in bu sahneden haberi
yoktur. Conrad'la aralarındaki konuşma da -ki bence en eğlenceli sahnelerden biridir- bu Başkan'ın geri dönüş senaryosu üzerinedir.
Stanley - Anlamadım, neden o
havaalanına indi?
Conrad - Neden inmesin?
Stanley - Yani, inmesi için bir
sebep yok. Orası çok sapa, kötü bir yer. ABD Başkanı oraya inmez.
Conrad - Ama
orada yağmur yağıyordu. Başkan'ın gelişinin yağmurlu bir akşama denk gelmesi
stratejik olarak önemli. Büyük sıkıntılara rağmen dimdik ayakta olması,
karizması için gerekli.
Stanley - Yani bunun için uçağı yağmurlu bir havaalanına
çekmek gerekti öyle mi?
Conrad - Evet. Sorun ne?
Stanley - Dostum, ben bir
yapımcıyım. İsteseydin herhangi bir yere yağmur yağdırabilirdim.
Evet, bir yapımcı yağmur yağdırabilir. Aynen bir haber kanalının gerçek
haberleri görmeyip çarpıtabileceği gibi... Ya da bir gazetenin yalan bir
röportajla, dış güçlerin ülkeyi bölmek için para aldığını açıklaması gibi.
Daha fazla ısrar etmesin kimse, bu yazıyı bir yere bağlamayacağım.
Size sadece bir film tanıttım. İzlemeyenlere şiddetle tavsiyemdir. Hem
oyunculuk hem film hem de günümüz dünyasına dışarıdan bir bakış için görün.
Belki de yazı bir yere bağlanmıştır bile...
(12 Temmuz 2013 tarihinde sufflor.com'da yayınlanmış yazımdır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder