21 Mart 2012 Çarşamba

Bırakın Konuşacağım!

-Konuşmamız gerek...
-Ama olmaz. Konuşamayız.
-Lütfen engelleme. Senle ben çook uzun zamandır birlikteyiz.
-Evet, her gün birlikteydik, her zaman... Bana zaten bildiğim şeyleri söylemek için mi çağırdın buraya?
-Gerçekten en iyi arkadaşımı kaybettiğimi hissediyorum. Yani ne bileyim bunun son olabileceğine inanamıyorum. Ve sanki 'Sen' vazgeçiyormuşsun gibi görünüyor.
-Ve bu gerçekse bilmek istemiyorsun?
-Aaa, nerden anladın ne diyeceğimi?
-Saçma konuşuyorsun...
-Hayır hayır gerçekten, beynimi falan okuyor olmalısın şu an...
-Evet beynini okuyorum... Dahası o şarkıyı ben de seviyorum.
-Ne şarkısı? Ateşin mi var senin?
-"Don't speak I know what you're thinking / I don't need your reasons / Don't tell me cause it hurts..."
-Neden İngilizce konuşuyorsun? Hem de konuşmuyorsun da, şakıyorsun adeta... Neler oluyor?
-No Doubt'a selam olsun...
-Oh No?
-Doubt...

---

Bunları konuştuk ve gitti. Giderken hala mırıldanıyordu. İyi ama kafamdakileri nasıl okuyabilmişti. Hem o giderken söylediği 'No Doubt' la ilgili de en ufak bir fikrim yok şüphesiz. Neler oluyor anlayamıyorum. Biraz sinirle mi söyledi acaba? Çok bir mana veremedim çünkü. Keyfim kaçtı. Keyfim kaçınca yapabileceğim şey sayısı pek az. Kitaba dalamam muhtemelen, çünkü yorgun beynim "Keyifsizim ben!" diye bağırırken, içeri başka bilgi almayı reddeder. Film izlesem? Ama ya sulu zırtlak Hollywood saçmalıklarını da sevmiyorum ki. Şimdi kesin festival filmi diye tutunacağım ve onun da manasını kaçırmak beni daha mutsuz edecek... Peeh! Ders mi? Haha, beynim diyorum sevgili okur.

Goran sık ev değiştirir...
En iyisi bir şarkı açmak, şöyle eskilerden... 'Oldies but Goldies' diye boşuna dememişler. Ne varsa eskilerde var diye çeviririm ben bunu... Kafama tam bu an flashback hücumu oluyor. Anıların hepsi 1995'ten... Dinleyeceğin şarkıyı oradan seç diye bir emir alıyorum içimden. 1995 yılının üzerinden 17 yıl geçmiş. Pek Oldies sayılmaz." diyecek oluyorum. "Höyt!" diye sözümü kesiyor içimdeki ses. "Peki" diyorum...

Bu arada sanırım onun giderken 'No Doubt' demekle neyi kastettiğini anladım. Onu geri aradım. "Gwenny -ben ona böyle hitap ederim-, sana bir şey diyeyim mi? Esas sana No Doubt" diyecek oldum; ben daha "Esas sana No..." derken hat kesildi. Bu yüzüme ilk kapatışı değil. Sanırım solo albüm yapıp ardından da çocuk doğurup, erken emekli edecek kendini. Yazık... Kendi bilir.

Goethe dargınken...
Çekmeceden telefon numaralarımın yazılı olduğu fihristi aldım. G'ye geldim. Gwen Ste... Sanırım tanıştığımız gece aldığım alkolün etkisiyle, adını bu şekilde kaydettim. Ste'nin devamında ne olduğunu bilmiyorum. Ha merak ediyor muyum? Bana böyle davranan birinin soyadı umrumda olamaz, diye düşünüyorum.  Numarasının bulunduğu sayfayı yırtıp atıyorum. Çok sonraları Goethe'nin bana dargın olması ve gönlünü almak için aramam icap ettiğinde ya da evinin zilinin 2 mi 3 mü olduğunu sürekli karıştırdığım Goran Bregovic'e bunu sormak gerektiğinde bu hatamı anlayacaktım...

Sayfayı yırtıp attıktan sonra, radyoya ulaşıyor elim. Zaten hep elimin altında bir radyo olur. Evimi bir görsen, anlarsın... Bir radyo buluyorum. Dj'in sesi buğulu. Canım, üzgün belli ki... Konuşuyor sakin sakin... Diyor ki:

"Şimdi 1995 yılında çıkan 'Tragic Kingdom' albümüyle 2003 yılında Rolling Stones dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 albümü içinde 441. seçilmiş bir gruba gidiyoruz. No Doubt'tan geliyor: Don't Speak!"

Bir aydınlanma anı!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder