25 Mayıs 2012 Cuma

gibiamadeğil 12: LFC'den GSY...

"... Dolayısıyla, şıpsevdi herif gittiğinden beri üçü de ağlayarak çocuğu seyrediyorlardı ve işte o kadar. Kız, kendi tabiriyle kendini bu adama ruhen ve bedenen, "her şeyiyle" vermişti. Olacağı varmış demek ve ona kalsa bu her şeyi açıklamaya yetiyordu. Ufaklık da zaten onun bedeninden çıkmıştı, hem de tek bir hamlede ve kızın gövdesinin yan tarafları bu yüzden buruşuk kalmıştı. Ruh cümlelerle yetinmesini bilir, oysa beden öyle değildir, o daha müşkülpesenttir, kas da olsun ister. Beden daima elle tutulur bir gerçektir, bu yüzden de hep hüzünlüdür ve tiksindirici bir görüntüsü vardır. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de bugüne kadar bir hamileliğin gençliğin bu kadar büyük bir bölümünü bir seferde alıp götürdüğüne pek sık tanık olmamıştım. Bu annede kala kala bir tek duygular kalmıştı neredeyse ve bir de ruh. Kimse artık onu istemiyordu."

Louis-Ferdinand Celiné [Gecenin Sonuna Yolculuk sy.304]


Yağmur okumaları mı demeli, ne demeli bilemedim... Ama her cuma yağmayı alışkanlık edinen yağmur, aynen tiyatro sanatçısı Levent Kazak'ın söylediğine gönderme yapan bir duygu uyandırıyor bende. Diyor ki içimden bir ses benim de... 

Ne i-pad'e, ne de armuda benzer yağmur... Etkilenmemiz doğuştandır, zira genlerimize kodlanmıştır. O yüzden yağmuru görünce ışığa yakalanmış tavşan gibi duraklar, anın içinde kayboluruz. Tıpkı ateşi görünce olduğu gibi... Ha sonra birden altı su dolu bir kaldırım taşına denk gelir, ayak bileklerimizi sokak suyuna bularız. Kirliliği rahatsız etmez de, ah o ani ıslaklık hissi... Hiç hazır değilken... Ve düşünürüz, şu yılların parodisini. Pencerenin yanına çökmüş, kahve değil belki ama şöyle demli bir çay ve sevilenlerden bir kitap.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder